İSTANBUL / MÜBERRA SARI (YSM) - Türkiye’nin ilk çizgi film karakteri Pepee’nin ardında gerçek bir girişim hikayesi var. Pepee’nin yaratıcısı Ayşe Şule Bilgiç tutkulu, idealist, düşlerinin peşinde koşarken başarısızlığı kabul etmeyen bir kadın. Şirketi Düşyeri’nin dünyaya açılacak ilk Türkiye merkezli sosyal girişim olacağını düşünüyor. Ayşe Şule Bilgiç’in girişimcilik hikayesi pek çok kişiye ilham verecek ipuçları içeriyor; iflasları aşıp en dipten çıkış yolunu bulan Bilgiç şimdi yeni bir yatırım almış ve milyar dolarlık şirket değerine ulaşmanın hesaplarını yapıyor.
Üniversitede okurken her işi öğrenmiştimBilgiç’in girişimcilik hikayesinin temeli üniversite eğitiminde atılıyor. Önce bilgisayar mühendisliği okumak istiyor ancak bunun nasıl bir iş olduğunu bilmiyor. Bilgisayar mühendisliği eğitimi almış birini bulup onunla konuşmak istiyor ancak bulamıyor. “Sonra bir gün gazede ‘Bilgisayar mühendisliği öğrencisinden özel ders’ ilanı gördüm. Hemen aradım ve onunla konuşunca gördüm ki hiç bana uygun bir iş değil. Girişimci adaylarına bunu anlatıyorum çünkü siz farklı yerlere bakarken bilgi aslında elinizin altında olabilir” diyor.
Daha sonra iletişim fakültesine giriyor ve hangi mesleği seçeceğine karar vermek hedefiyle eğitimi sürerken iletişimin her alanında tecrübe edinmek için harekete geçiyor. Önce halkla ilişkilerde bülten katlamayla başlayan stajyerlik günleri, katlarken okuduğu bültenleri bir süre sonra yazar hale gelmesi, daha sonra bir yarışmayı kazanıp gittiği reklam ajansında metin yazarlığı... Reklamcılıkta çok başarılı olabilecekken reklam metnini yazdığı bir otomobili daha sonra test etmesiyle yaşadığı hayal kırıklığı... “İki gece uyuyamadım. Yazdığımla, otomobil arasında dağlar kadar fark vardı. Ben bunu yapamam, yaptığım işe inanmadan mutlu olamam” diyip bu kez kimseyi tanımadan gittiği bir TV kanalında kapıdaki görevliye ısrar ederek görüştüğü program yöneticisinden ayak üstü kaptığı ‘konuk direktörlüğü’ stajı... “Geceleri bile kanalda kalıp çalıştım. Montajı öğrendim. Spor programında, gece programında, gündüz programında joker gibi çalıştım. Bir süre sonra bir programı baştan sona yapabilecek hale geldim” diye anlatıyor o günleri. Ve ekliyor; “Canı gönülden iş yapmaya hevesli olana iş vermeyeni görmedim bu güne kadar.”
Motosiklet tutkusu başlıyor o dönem... Kazandığı parayla motosiklet alıyor, motosiklet yazıları yazmaya başlıyor. Türkiye’yi motosikletle gezdiği bir program hazırlıyor. “Kitle iletişim araçlarının gücünün farkına vardım. Bir dizide görev aldım. Mezun olduğumda iletişimin her alanını görüp öğrenmiştim.”
Bana bölüm başına 150 $ önerdiler, maliyet 150 bin $Üniversiteyi bitirdiğinde, kitle iletişim araçlarının gücünü görerek bir marka yaratmak istediğine karar veriyor Ayşe Şule Bilgiç. O sırada çocuk sahibi olma isteğinin de etkisi ile çocuklarla ilgili bir şey yapma arayışına giriyor. Araştırınca görüyor ki çizgi filmden bir marka yaratmak en kolayı ve Türkiye’nin yerli bir tek çizgi filmi yok. Bir ön çalışma yaptığını anlatıyor: “9 yıl önceden bahsediyorum. Yetişmiş işgücü yok. 1. bölümün maliyeti 150 bin dolardı. Bir kanalla yaptığım görüşmede bana yabancı çizgi filmlere verdikleri bölüm başına fiyatı önerdiler; 150 dolar... İşte bu nedenle yerli bir çizgi film üretilemiyordu. Ama ben farklı tarafından baktım, ben nasıl onlar gibi 150 dolara mal edebilirim? Yurtdışında birkaç stüdyoyu gezdim. Düşyeri şirketini kurduk. O zaman çocuk kanalı yok. Her bir bölüm için ben, eşim müzisyen Kıraç ve bir generalist ile çalıştık. İnsanlara dokunacak, empati yaratacak bir ürün yarattıktan sonra bunun sürdürülebilir bir iş modeliyle para kazanabileceğini göstermeyi hedefl edim.”
“12 motosikleti satıp ilk 12 bölümü çektim”Her bölüm için bir motorsikletini satmış Ayşe Şule Bilgiç. 12 motorsiklet ile ilk 12 bölüm çekilmiş. Senaryoyu yazmadan önce “104 bölüm Pepee izleyen bir çocuğun kazanımları” diye bir harita çıkarttığını anlatıyor. Düşyeri’ni bir ‘edutainment’ şirketi olarak tasarlıyor çünkü “Bir şey eğlenceli ise eğitici, eğitici ise eğlenceli olamaz” ezberini kırmak için yola çıkıyor. Bilim, sanat, müzik, matematik, tüm müfredatı inceleyip, çocuk gelişim uzmanları ile konuşarak senaryoları yazıp, güvendiği uzmanlara okutup fikir alıyor... Bu noktada “Param yoksa yapamam, çevrem yoksa yapamam” diyen girişimci adaylarına sesleniyor Bilgiç; “Yaparsınız, ben hiçbir çocuk gelişim uzmanını tanımıyordum, internetten inceleyip fikirlerinden etkilendiklerimden randevu aldım. 100 kişiye gittim, 60’ı yardım etmeyi kabul etti...”
Tamamen tesadüf olarak Pepee’nin ilk bölümleri birer birer hazırlanırken TRT Çocuk kurulur. Hem de yüzde 70 yerli çizgi film hedefiyle... “Doğru zamanda doğru yerde olmak...” diyor Bilgiç. TRT’ye hazır bölüm götüren ilk yerli prodüksiyon olarak hiçbir bağlantısı olmazken kabul edildiklerini çünkü ihtiyaçların kesiştiğini anlatıyor. Ağır şartları olan bir anlaşma ama imzalıyor ve bir efsane yazılmaya başlanıyor. Müthiş bir ilgi var, popülarite hızla artıyor. Motosikletler tükenmiş ve Düşyeri’nin sürdürülebilir bir iş modeline ulaşması gerekiyor. Ancak Ayşe Şule Bilgiç’in önünde kritik bir set var; her şeyi paraya çevirebilirsiniz ama nereye kadar? Bilgiç bu sınırı şöyle koyuyor: “Kendi çocuğumuza önermeyeceğimiz hiçbir ürünün tanıtımını yapmayacağız dedik. Başımı yastığa huzurla koymak istiyorum. Bu nedenle en parasız günlerimizde cips firmalarının milyonlarca liralık tekliflerini reddettik.”
Sıfırdan yaratılan bir sektörde öğrenme maliyetlerinin tamamını üstlenen Düşyeri bu süreçte 3 kez iflas noktasına gelmiş ve buradan çıkışı bulabilmiş. Bilgiç o günleri şöyle anlatıyor: “En dibi 3 kere gördüm. 2.5 milyon TL borcum vardı. 6 aydır çalışanlarımın maaşını ödeyemiyordum. Büyük bir sınavdı benim için. O zor günlerde bir cips firmasının 6 milyon TL’lik teklifini reddetmek Düşyeri’nin DNA’sını oluşturdu. Çok çalıştık. Cips lisanslamadık ama zeytin lisansladık. Çikolataya vermedik adımızı ama tahin pekmez lisansladık. Bize talepler geliyordu; 'Yılda çocuğuma 1 kez nevresim alıyorum onu da Pepee’li istiyor bulamıyorum' diye. Bu talebi karşıladık ve düze çıktık.”
Arapça’ya çevriliyor, Rusya’da yayına çıkacakPepee için Rusya’da televizyon anlaşmaları yapılıyor bugünlerde. Bölümler Arapça’ya çeviriliyor. Uluslararası açılım çalışmaları hızlanırken Düşyeri’ne yeni bir yatırım alınmış. Yerli yatırımcı grubu kararları Ayşe Şule Bilgiç’e bırakmış. Büyük hisseyi elinde tutan Bilgiç yatırımcıları 5 yıl sonra Pepee’nin tüm dünya çocuklarının sevgilisi olacağı düşüne inandırmış. Bunun için bir aplikasyon geliştiriliyor. Bilgiç çok ayrıntı vermiyor ama bu projenin cep telefonunda çocuklarda “İnternet travması”nın önüne geçmesi hedefleniyor. Bir çizgi film seyrederken çocuğunuzun görmesini istemediğiniz sayfalara gitmesini engelleyen bu aplikasyon ile Bilgiç, dünya pazarında güç elde ederek milyar dolarlık ilk Türk girişimlerinden olacağına inanıyor.
'Dublajı kaç 100 bin kişi arasından seçtin' dediler 'ablamın oğlu' dedim● “Disney yetkilileri bana dublajı kaç 100 bin kişi arasından seçtiniz diye sordu. Pepee’yi ablamın oğlu konuşuyor, diğer bir karakteri oğlum, bir diğerini kızım, birini ve dış sesi de ben... Dublaja verecek param yoktu ki...”
Zeybek uğurlu geldi● Peppee TRT Çocuk’ta yayınlanmaya başlıyor. İlk birkaç bölüm öyle büyük bir ilgi çekmiyor, taa ki 8’inci bölüme kadar... 8’inci bölüm: Pepee zeybek oynuyor... Ayşe Şule Bilgiç anlatıyor: “Her bölüm sonrası Pepee.com. tr’ye girip bakıyorum, google’dan bakıyorum. 8’inci bölüm Pepe Zeybek Oynuyor sonrası bir sıçrama, müthiş bir ilgi başladı. 10’uncu yılımızdayız, bu ilgi hiç bitmedi. Pepee mezunlarının aileleri çocukları artık Pepee izlemediği için “Pepee bitti” gibi bir yanlış algıya yapılabiliyor ama yeni çocuklar geliyor ve onlar için yeni bir dönem başlıyor.” Bir film de yapmış Ayşe Şule Bilgiç. Pepee’nin filmi ile 200 binlik gişe ile kayda değer bir kâr elde edilmiş. Düşyeri ayrıca Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda bir oyun evi işletiyor.
Oyuncak haklarını almak isteyen şirkete hayır deyince...● Pepee bir dönem İspanyol bir çizgi film karakterine benzerliği nedeniyle açılan davalarla gündeme geldi. Ayşe Şule Bilgiç bu olayın ardında oyuncak haklarını almak isteyen ama reddettikleri bir şirket olduğunu söylüyor. “Size Türkiye’de bu işten ekmek yedirmeyeceğiz dediler, ‘Elinizden geleni ardınıza koymayın’ dedim, gerçekten de öyle yaptılar. O kadar komik, algıya yönelik bir süreç ki. Çamur at, izi kalsın” diyor. Ama iki karakter gerçekten de birbirine benziyor? Bilgiç, okul öncesi çocuklara yönelik çizgi film karakterlerinin hepsinin birbirine benzediğini, bilimsel olarak detaya girmeden kafa büyük, vücut küçük karakterler olması gerektiğini söylüyor. “Bu şuna benziyor, otomobil yapıyorsunuz ve sizinki de 4 tekerlekli diye sizi suçluyorlar. Kare tekerlek yapamam ki...”
YSM HABER MERKEZİ