İSTANBUL (YSM) - Merkez Bankası'nın siyasi çekincelerle gerekli para politikası tepkisini vermekten çekinebileceği endişesi ve ABD Türkiye ilişkilerinin ambargolarla birlikte daha da kötüleşmesi TL'yi sert bir değer kaybına maruz bırakmaya devam ediyor.
TL yılbaşından bugüne dolar karşısında yüzde 30 civarında değer kaybederken nisan başından beri gerçekleştirilen 500 baz puanlık faiz artışına karşın TL'de satış baskısı kuvvetini artırarak devam ediyor.
Reuters'in analiz haberine göre, TL'deki sert değer kayıplarının bankalara, döviz borçlu şirketlere ve ekonominin geneline etkisinden endişe ediliyor.
Yatırımcılar kendisini faizin düşmanı olarak tanımlayan ve faizi de kötülüklerin hem anası hem de babası olarak nitelendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimleri kazanmasıyla birlikte TCMB'nin gerekmesi halinde bir faiz adımı atmaktan çekinebileceğinden endişe ediyor.
TCMB ise TL'ye ilişkin bir seviye hedefinin olmadığını belirtirken TL'deki değer kaybının enflasyona etkisini yakından izlediğini, gerekirse ek sıkılaştırma yapabileceğini belirtiyor.
Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ise 31 Temmuz'daki son açıklamasında kısa süre önce 500 baz puan artışla yüzde 13.4'a enflasyon tahminlerden belirgin sapma olması halinde "tereddüt etmeden" ek sıkılaştırma yapılacağı sözü vermişti.
Geçmişte yapılanlar da düşünüldüğünde TCMB'nin olası senaryoları ise şöyle şekilleniyor:
1 - Sözlü müdahale
Sözlü müdahale en kolay ancak en etkisiz yöntemlerden biri olarak görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ya da TCMB Başkanı Murat Çetinkaya yapabilecekleri açıklamalarla piyasayı sakinleştirmeye çalışabilir. Ancak yatırımcılar sözlü müdahalelerin kalıcı bir etki yaratmayacağını, en iyi ihtimalle geçici bir iyimserlik oluşturabileceğini düşünüyor.
Capital Economics'ten William Jackson, "Bu süreç sözlü müdahaleden çok daha fazlasına ihtiyaç duyuyor" diyor.
2 - Bekle-gör politikasıTCMB son PPK kararına "para politikası kararlarının gecikmeli etkileri"nin izleneceğini eklerken piyasalar bu söylem değişiklikiğinin bankanın bir sonraki adımı atmadan önce bu güne kadar attığı adımların gecikmeli etkisini görmek istediği şeklinde yorumlandı.
TCMB'nin bir sonraki faiz kararı 13 Eylül'de gerçekleşecek ve bu toplantıya kadar bu söylemini sürdürmesi de olası. Ancak yatırımcılar 13 Eylül'e kadar TCMB'nin herhangi bir faiz adımı atmadığı senaryoda TL'de sert kayıpların devam edebileceğini ve kredibilitenin zedelenebileceğini öngörüyor.
3 - Döviz likiditesini rahatlatıcı adımlarıTCMB'nin geçmiş dönemde faiz adımları öncesi gerek volatiliteyi sınırlamak gerekse bankacıların değimiyle "gelişmeleri izliyorum" mesajı vermek adına dönem dönem zorunlu karşılıkları kullanarak piyasaya döviz genişletici önlemler alıyor.
Bu önlemler genellikle faiz artışı öncesi atılıyor ve sözlü müdahaleler ile birlikte genellikte peyder pey yapılıyor.
Mayıs ayında TL'de yaşanan sert değer kayıpları döneminde TCMB 4-5 farklı zorunlu karşılık ve NDF adımıyla 10 milyar dolar likidite serbest bırakmış bunun yanında sözlü müdahale ve sadeleştirme de gerçekleştirmişti.
Banka bu pazartesi günü de benzer bir zorunlu karşılık adımıyla yaklaşık 2.2 milyar dolar dövizi serbest bıraktı.
4 - Güçlü para politikası tepkisiYatırımcılar TL'deki güven eksikliği kaynaklı satış baskının ortadan kalkması için ise en kuvvetli adımın TCMB'nin politika faizinde bir artış olduğu görüşünde. Bankacılara göre faiz artışı ile birlikte verilecek bağımsızlık mesajı atılacak adımın büyüklüğünden bile değerli de olabilir.
BETAM Direktörü Profesör Doktor Seyfettin Gürsel, bugün yayımlanan söyleşisinde "Eğer cumhurbaşkanı para politikasının mevcut koşulların gereklerine uygun bir şekilde yürütüleceğini açıkça ilan eder TCMB de bununu aldığı kararlarla ispatlarsa TL'de kayıp durur" dedi.
Başta yabancılar olmak üzere yatırımcıların TL'deki sert kayıplara karşın bankanın politik gerekçelerle faizleri sabit tutmak istediği düşüncesi TL'deki değer kaybının katlanarak artmasına neden oluyor.
Bu endişe son enflasyon raporunda Çetinkaya'ya sorulduğunda ise "Hangi sebeple olursa olsun sizle paylaştığımız enflasyon tahmin patikasından belirgin ve kalıcı bir sapma olacağı kanısı kurulda oluşursa gerekli adımlar atılır, bunun karşılığı ilave bir parasal sıkılaştırmaysa bu gerçekleştirilir" demiş ve "gerekiyorsa ilave sıkılaştırmayı da kurul tereddüt etmeden gerçekleştirir" sözleriyle bankanın araç bağımsızlığını savunmuştu.
Yatırımcıların artan risk algısı nedeniyle artık Türkiye'den daha fazla reel faiz istediğine dikkat çeken Jackson, "Enflasyonunun yüzde 16'ya yaklaştığı bir yerde faiz oranları da yüzde 20'nin üzerinde olması gerekiyor. Şuanda yüzde 17.75'te" dedi.
5 - Alışılagelmişin dışındaki para politikasıTCMB daha sıkı bir para politikası bileşimi için PPK kararına ise mecbur değil. Bankanın bir kaç gün içinde PPK'yı toplamadan TL fonlama politikasını farklılaştırarak 300 baz puana ulaşan sıkılaştırma adımı atması da mümkün.
Banka faiz koridorunun en üst bandından fonlama yaparak ortalama fonlama maliyetinin yüzde 17.75 seviyesindeki politika faizinin 300 baz puan üzerinde yüzde 20.75'te oluşturulabilecek bir para politikası bileşimine de sahip.
Bu adımın TL'ye ilk etkisi neredeyse politika faizi artışı kadar kuvvetli görülüyor. Çünkü teknik olarak atılacak adım bir üzeri kapalı da olsa bir faiz artışı. Ancak kısa süre önce tamamlanan sadeleşme adımından vazgeçmek anlamına geleceği için bu adım bankanın planlarına bugün için tam olarak uymuyor. Uzun dönem etkileri de düşünüldüğünde piyasa üstü kapalı bir faiz adımı beklemiyor.
6 - Doğrudan döviz müdahalesiBu ihtimale de TCMB'nin söylemleri ve nispeten düşük net rezervleri göz önüne alındığında ihtimal verilmiyor.
Bankacılar TCMB'nin net rezervlerini 20 milyar dolar olarak hesaplarken bankanın toplam 100 milyar dolar rezervi bulunuyor.
TCMB'nin de dile getirdiği üzere uluslararası merkez bankacılığında artık doğrudan döviz müdahalesi kabul görmeyen bir politika aracı. Gelişmekte olan merkez bankaları net rezervlere etkisi sıfır olan NDF gibi uygulamalara yönelmeyi tercih ediyor.
7 - Sermaye kontrolleriBazı yabancı bankaların notlarında bir ihtimal olarak gösterilse de sermaye kontrolü hem siyasiler hem de Merkez Bankası yetkilileri tarafından böyle bir kararın "değerlendirmeye dahi alınmadığı" bir çok kez dile getirildi.
Piyasa dostu olmayan adımlar olarak da nitelendirilen sermaye kontrolü, dalgalı döviz sisteminden ve kambiyo rejiminde geriye gidiş yetkililer ve siyasiler tarafından uygulanabilir bir politika olarak görülmüyor, konunun değerlendirmeye dahi alınmadığına dikkat çekiliyor.
YSM EKONOMİ SERVİSİ