Yaklaşık son iki yıldır küresel piyasaların en önemli sorunu enflasyon olarak karşımıza çıkmakta. Merkez Bankaları para politikaları ile bu mücadeleyi sürdürüyor olsa da, iki ileri bir geri koşullar; bu sarmalın zannedildiğinden çok daha önemli bir boyutta olduğunu kanıtlar nitelikte. Birkaç rakam inceleyelim.
AB ve Euro Bölgesi ekonomileri için açıklanan ve Eurostat’ta yayınlanan enflasyon verileri son bir yılda MB politikalarına da paralel olarak tüketici enflasyonun düştüğüne işaret ediyor.
2022 Haziran ayı verileri ile 2023 son açıklanan enflasyon rakamlarına göre (2023 Mayıs ayı verilerine göre derlenmiştir) AB Bölgesi’nde enflasyon yüzde 9.6’dan yüzde 7.1’e gerilerken; bu coğrafyada bir yıl önce, en yüksek enflasyonu yaşayan Litvanya’da yüzde 28.5 olan bu rakam Mayıs verisine göre yüzde 10.7’ye düşmüş.
Benzer şekilde enflasyon son bir yılda Fransa’da yüzde 6.5’ten yüzde 6’ya, Almanya’da yüzde 8.2’den yüzde 6.8’e, İtalya’da yüzde 8.5’ten yüzde 6.7’ye gerilemiş. Macaristan ise bu coğrafya grubunda negatif ayrışarak son bir yılda enflasyonu yüzde 12.6’dan yüzde 21’lere çıkaran tek ülke olmuş.
Şimdi bu rakamlara bakarak AB Bölgesi’nde enflasyonun düşme eğiliminde olduğu düşünülebilir. Ancak hane halkının cebine yakından ilgilendiren gıda enflasyonu aynı mesajı kesinlikle vermemekte. Son bir yıllık süreçte Euro Bölgesi’nde bu rakam yüzde 11.9’dan 13.8’e çıkarken, Fransa’da bu veri yüzde 6.4’ten yüzde 15’e, Almanya’da yüzde 12.5’ten yüzde 15.4’e ve İtalya’da yüzde 9.4’ten yüzde 11.9’a tırmanmış durumda.
Seçilmiş ülkeler bazında durum bu şekildeyken, veri setinin tamamı incelendiğinde gıda enflasyonunun cepleri yoran koşulları net olarak gözlenmekte. Şüphesiz Rusya-Ukrayna savaşının bu resimde etkisi büyük.
Öte yandan enerji ve gıda fiyatlarını dışarıda bırakarak Merkez Bankaları’nın doğrudan kontrol edebildiği harcama kalemleri baz alınarak hesaplanan çekirdek enflasyon rakamları da, enflasyonun daha kuvvetlice müdahale edilmesi gereken en önemli finansal gösterge olduğunun altını çizmekte.
Tüm bu negatif seyir, küresel Merkez Bankalarının faiz artışında daha geniş bir bant aralığında oynamasının ihtimalini ister istemez kuvvetlendirmekte. Özellikle 3. ve 4. çeyrekte daha net faiz kararları piyasaları beklemekte.
Türkiye’nin en son açıklanan Mayıs ayı enflasyon rakamı ise yüzde 39.59 ile son 17 ayın açıklanan en düşük verisi olarak karşımıza çıkmakta. Elbette bu rakam hepimiz için çok daha sevindirici olabilirdi. Eğer ceplerde hissedebilseydik…
Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası yeni ekonomi yönetimi ilk faiz artışını gerçekleştirdi. Henüz seçimler tamamlanmamış ve Mehmet Şimşek ismi piyasalara sinyal etkisi amaçlı yayılmışken; yeni ekonomi politikasının yönünün ivedi faiz artışı olacağı zaten beklenti dahilindeydi.
Nitekim 650 baz puan artışla yüzde 15’e yükseltilen faiz oranı çokça tartışmayı da beraberinde getirmiş oldu. Doğrusu bu karar, piyasaların faiz artış beklentisinin oldukça aşağısında kalınca, MB yeni yönetimin gerçekten bağımsız karar alma yetkinliğine yönelik eleştiriler de beraberinde gelmiş oldu.
Şüphesiz uzunca bir süredir süregelen ekonomi politikaları, hem TL’nin değer kaybetmesine hem de enflasyonist etkilere öncü olmuşken, tek bir karar ile bu düzenin bir anda toparlanmasını beklemek de doğru olmayacaktır. Öte yandan, kişisel görüşüm bu konuda MB’nin piyasanın nabzını sonraki kararlarda daha net tutacağı yönünde. Haziran ayı enflasyon rakamı hem MB’nin sıkı duruşu hem de maaş/ücret zamları için belirleyici nitelikte.
Özellikle son bir yıllık sürede, Türkiye’de fiyat düzeylerini doğru olarak tespit etmek neredeyse imkansızlaştı. Örneğin emlak piyasasında hem kiracının hem de mal sahibinin mağdur olduğu tuhaf bir dönemden geçiyoruz ya da aynı malın fiyatını bir yerde x birim başka bir yerde 3x kadar gördüğümüzde hangisinin gerçek olduğunu anlayamıyoruz. Güven yok. Enflasyon her ülkede toplumsal kırılmalara da yol açan çok hassas bir konu. Bu konuda daha çok yazıp çizeceğiz.
Daha da kötü günler geliyor maalesef.
Küresel ekonomi dünya da karıştıkça ülkemizde payını alır. Euro, dolar yukarı gider ve altın da…
Hele bir de kredilerdeki durgunluk daha da enflasyona yol açarsa (ki öyle bekliyorum) tek diyeceğim var. O da, vay vay vay!!!