İSTANBUL - YAKUP KEŞKEKÇİ (YSM) - 2018 yılının başlarında kaybettiğimiz yazar Philip Kerr, polisiye edebiyatın önde gelen ve başarılı isimlerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı döneminde kurguladığı, Berlinli detektif Bernie Günther’in serüvenleri bütün dünyada ilgiyle karşılandı: 37 dile çevrilmeleri bu ilginin somut örneği.
Kerr, ölmeden önce serinin son kitabı, Metropolis’i tamamlamayı başardı; kitap 2019’da İngiltere ve Amerika’da piyasaya çıkacak. Bu yazıda bahsedeceğimiz Prusya Mavisi ise serinin 12. kitabı. Eser, Alfa Basım Yayın tarafından Cem Demirkan çevirisi ile geçtiğimiz ay yayınlandı.
1956 Edinburgh doğumlu yazar Philip Kerr, hukuk ve felsefe alanlarında master yapıp reklam ajanslarında yazar olarak işe başlamış. 1989’da ise kendisini tamamen yazmaya adamış. Ölümüne kadar 30’dan fazla roman yazmış. Bunların arasında P. B. Kerr mahlasıyla yazdığı gençlik romanları olduğu gibi, futbolu konu alan polisiyeleri de bulunuyor. Kerr, 2016yılında 2. Kara Hafta İstanbul Festivali’nin konuğu olarak İstanbul’ada gelmiş ve polisiye okurları ile buluşmuştu. Kerr, bir röportajında, Berlinlileri sıra dışı Almanlar olarak tanımlamış ve onlara hayran olduğunu söylemiş. Bu hayranlığın altında Nazizm’e en fazla muhalefet eden ve bu yüzden Hitler’in hiç sevmediği bir şehir olmasının da etkisi olduğunu hem yazarın röportajlarından hem de romanlarından anlayabiliyoruz. Yazar, başlangıçta Berlinli bir kahraman hayali ile yola çıkmış olsada süreç içinde şehrin tarihi üzerine yaptığı araştırma ve incelemeler O’nu, Berlin’in de başlı başına bir karakter olduğu Bernie Günther serüvenini yazmaya yöneltmiş. Polisiye okuyucuların bağrına bastığı Bernie Günther, uzun soluklu bir seriye dönüşmüş. Peki Berlinli polis detektifi Günther nasıl biri? Cephede savaşmış madalyalı bir asker, Nazi polis teşkilatı Kripo’da çalışmış eski bir polis. Nazizm’e inanmıyor, parti üyesi değil, doğru bildiğini inatla savunmasından ötürü üstleri ile ters düşüyor. Sonunda polisliği bırakıp özel detektifliğe başlıyor. Kahramanımız bir pesimiste göre son derece esprili sayılırsa da, çok konuşması ve bu esprilerini yerli yersiz ortamlarda sergilemesi onu güç durumlara düşürüyor. Prusya Mavisi’nde birbirinden bağımsız, ama kitabın sonunda ustalıklı bir şekilde birbirine bağlanan iki ayrı serüveni izliyoruz. 1939’da Günther, Nazilerin emrinde çalışan bir detektiftir ve Nazi Almanyası’nın üst düzey isimlerinden Heydrich tarafından Hitler’in Bavyera’daki dağ evinde işlenen bir cinayeti çözmesi için görevlendirilir. Bavyera’da Hitlerin sekreteri Martin Bormann tarafından karşılanır, olayı aydınlatması için talep ettiği her şey karşılanır. Hitler’in doğum gününe sadece bir hafta kalmıştır ve Bormann’ın Günther’e katili bulması için tanıdığı süre de bu kadardır. Günther hızla soruşturmaya başlar ama görünürde kendisine verilen destek, olayın gizini çözmeye yaklaştıkça yok olur ve kahramanımız kendini yolsuzlukların, acımasız düşmanlıkların ortasında, Führer’in gölgesinde kendi gemisini yürütme derdinde olanların hedefinde bulur. 1956’da ise Doğu Alman Gizli Polisi, Stasi, Günther’i saklandığı Fransız Riveriası’nda bulup onu tehlikeli bir görevi üstlenmeye zorlar. Günther bu görevi kabul etmemek için amansız bir kaçışa girişir. Bu iki hikâyeyi birleştiren isim 1939’da Günther’in yardımcısıyken, 1956’da sıkı bir Stasi olarak Günther’in karşısına çıkan Korsch olacaktır.
Kerr, bizi soluk soluğa okunan bir kovalamacının içine çekerken, insanoğlunun bencilliğini, çıkarcılığını, zorbalık karşısında nasıl kolayca saf değiştirebildiğini, kraldan çok kralcı olmayı, Nazi Almanyası’nın pek çoğu gerçek hikâyelerine dayanarak anlatıyor. Ama bu anlatımda ilgi çekici olan yazarın Günther aracılığıyla en hafifiyle “kötü” olarak niteleyeceğimiz insanları da anlamaya çalışması, empati kurması.
Ya “Prusya Mavisi?” Buboyaylailgiligizemi romanı okuyacaklara bırakırken büyük ustayıdabuyazıylaanmışolalım.
PRUSYA MAVİSİ, Philip Kerr, Türkçesi: CemDemirkan, Alfa BasımYayın, 652s.
YSM HABER MERKEZİ