İş dünyası iklim eyleminin ekonomisi için alarma geçmeli!

Sanayiciler ilk etapta alüminyum, çelik, çimento, elektrik, gübre ve hidrojeni sektörlerini kapsayacak olan düzenlemeye uyum sağlamak için çalışmalara başladı.

Kriterlere uyulmaması durumunda ihracat maliyetlerini yaklaşık yüzde 30 artırması beklenen Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) pek çok sektörü alarma geçirdi. Çimentodan kimyaya farklı sektörler sürece uyum için çalışmalarına hız vermek için alarma geçtiler!

Karbon nötr bir kıta olmayı hedefleyen Avrupa Birliği'nin (AB) 2050 yılına kadar çevresel sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemek amacıyla başlattığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) Türkiye'deki sanayicileri harekete geçirdi.

Sanayiciler ilk etapta alüminyum, çelik, çimento, elektrik, gübre ve hidrojen sektörlerini kapsayacak olan düzenlemeye uyum sağlamak için gerekli çalışmaları kendi firmalarında yönetecek ekipleri oluşturyorlar.

1 Ekim 2023 itibarıyla, üç yıllık bir geçiş dönemi uygulaması ile yürürlüğe giren Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) kapsamında 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren mali yükümlülük de başlayacak. Türkiye'nin SKDM sürecini sorunsuz atlatması için, 2023-2025 yılları arasını kapsayan bir hazırlık ve geçiş dönemi boyunca, şirketlerin karbon ölçümü yapmaları ve bu süreçte raporlama yapmaları önem taşıyor.

Türkiye'nin SKDM'nin tam anlamıyla uygulanmaya başlayacağı 2026 yılına kadar, emisyon ticaret sistemi kurması ve uyum sağlaması gerektiğini belirten uzmanlar, eğer kriterler karşılanmazsa, pek çok sektör 2026'dan itibaren karbon vergisi ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağımızı ifade ediyorlar.

Ayrıca konunun uzmanları, karbon maliyetlerinin 2022 düzeyinde kalması durumunda Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması'nın Türkiye'nin AB-27'ye ihracatına olası etkisinin, yıllık yaklaşık 3,3 milyar Euro olarak hesaplandığını belirtiyorlar. Bu durum, özellikle çimento, elektrik, diğer mineral ürünleri, tarım ve demir-çelik sektörlerinde ihracat gelirinde düşüş yaşanabileceğini göstergesi olarak açıklıyorlar. Uzmanların yaptığı hesaplamalara göre ise sadece çelikte maliyetlerin yüzde 30 artacağı ifade ediliyor!... 

İçeriğinde demir-çelik barındıran her ürünün SKDM konusunda yükümlülük altında olduğunu vurgulayan Karakaya, örneğin 150 Euro'yu aşan çivi ya da menteşe üreticisinin bile SKDM düzenlemesi gereği karbon fiyatına tabi olacağını söylüyor. SKDM'nin söz konusu altı sektörden henüz geliştirme aşamasında olan hidrojen ve dış ticareti çok az olan elektrik santralleri üzerinde etkisinin çok az olması bekleniyor.

İklim Eylem İzleyicisi tarafından analiz edilen Çin, Hindistan, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi başlıca yayıcılar da dahil olmak üzere 24 ülke daha güçlü emisyon azaltma hedefleri önerdi. İklim eyleminin artan aciliyetine rağmen, CAT (Climate Action Tracker) tarafından analiz edilen yalnızca beş ülke bu yıl hedeflerini artırdı. 

Kapitalizm seçim yapıyor, iklim eyleminin ekonomisi değişiyor!

Daha geniş anlamda kapitalizm, kahverengi (fosil yakıtlı) ve yeşil (temiz, yenilenebilir) endüstriler arasında zorlu bir savaşa dönüştü. Gerekli yatırım çok büyük olduğundan, bir otomobil üreticisi hem elektrikli hem de geleneksel içten yanmalı motorlu (ICE) araçlara yatırım yaparak riskten korunamaz. 

Hangi tarafta olduğunu seçmeli ve sonra tüm güçlerini harekete geçirmelidir. Sonuç ne olursa olsun, bazıları büyük kazanacak, bazıları büyük kaybedecek ve tali hasar olacak.

İklim eyleminin yaygınlaştırılması birçok yeni ve hala tartışılan soruyu gündeme getiriyor. Önümüzdeki 10 yıldaki emisyon kesintilerinin büyük ölçüde fosil yakıtların yerini alacak sermayenin ikame edilmesinden kaynaklanması bekleniyor.

Hidroelektrik barajlar, nükleer enerji santralleri, rüzgar ve güneş santrallerinin tümü düşük işletme maliyetlerine sahip ancak ön sermaye maliyetleri yüksek.

Dolayısıyla düşük karbon ekonomisine geçiş yeni riskleri de beraberinde getiriyor. Bir sermaye stokunu genişletmek için yatırımı hızlandırmak genellikle daha yüksek üretkenlik ve dolayısıyla daha yüksek çıktı ile kendini amorti etse de, bu durumda tam tersi olabilir. 

Sermayenin bir kısmı (fosil yakıtla çalışan santraller gibi) zamanından önce atılırsa, aynı miktarda elektriği sağlamak için daha da fazla sermayeye ihtiyaç duyulacaktır. Evet, geçiş sonunda daha düşük fosil yakıt ithalatı ve işletme maliyetleri şeklinde ek faydalar sağlayacaktır. Ancak bunlar daha sonra ortaya çıkacak. 

İlk aşamada, üretken kapasitenin küçüleceği veya sabit kalacağı gerçeğini telafi etmek için daha fazla yatırıma ihtiyaç duyulacak. Aynı mekanizma, elektrikli araçların konvansiyonel araçlarla ikame edilmesi için de geçerli.

Sıfıra yakın marjinal maliyetle bir hizmet sağlamanın yanlış bir yanı yoktur. Bu, dijital ekonominin özüdür ve son teknolojik gelişmeler, yenilenebilir kaynaklardan yaygın olarak temin edilebilen elektriğe sahip bir dünyanın ulaşılmaz olmadığını giderek daha fazla göstermektedir. 

Gelecek nesillerin petrol ve gazdan elde edilen enerjiye, bizim kömürden elde edilen enerjiye baktığımız gibi bakması tamamen mümkündür: modası geçmiş, kirli, verimsiz ve modası geçmiş olarak. Ancak 5-10 yıllık bir ufukta işler oldukça farklı görünüyor. 

Sermaye stokunun gerekli oluşumu, muhtemelen daha düşük veya değişmeyen arza karşı daha yüksek talep oluşmasına dönüşecek ve yeniden tahsis maliyetlerinin hesaba katılması, ilgili dengesizliği daha da kötüleştirecektir.  Görünümü daha da karmaşık hale getiren şey, iklim politikası yapımında güvenilirliğin olmaması. 

Pek çok hükümet, yüzyılın ortasına kadar karbon nötrlüğüne ulaşma sözü verdi ancak eylemleri henüz bu hedefle uyumlu değil. 

Neyse ki, politika yapıcıların kapsamlı sektörel değişimlerden kaynaklanan zararlı ekonomik yansımaları kontrol altına almak için yapabilecekleri çok şey var. 

Geçişin gerektirdiği geçici yatırım çabasından kaçış yok. Ancak, kamu fonlarının mantıklı kullanımını sağlayan ekonomik açıdan sağlam, güvenilir ve adil bir strateji ile hükümetler maliyetleri önemli ölçüde azaltabilir

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, önemli bir adım atarak KOSGEB ve TÜBİTAK aracılığıyla Dünya Bankası finansman desteğiyle ‘Türkiye Yeşil Sanayi Projesi'ni hayata geçirdi. 450 milyon dolarlık bütçeye sahip proje ile sanayicilerin, girişimcilerin ve KOBİ'lerin verimli bir şekilde yeşil dönüşümüne destek olunması hedefleniyor. ‘Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası' kapsamında belirlenen altı öncelikli sektör arasında kimyasallar, plastik ve gübre sektörleri yer alıyor.

SKDM kapsamında eğer sizin ülkenizde bir karbon fiyatı var ise 2026 sonrası AB ETS fiyatından bu yerli karbon fiyatı düşülecektir. Peki, bizim ülkemizde ilk başta karbon fiyatı kaç TL ile başlayacaktır? AB'de şu sıralar karbonun fiyatı 80 Euro iken ben bizim ülkemizde ilk başlarda karbonun fiyatının 10 Euro'yu aşmayacağını düşünüyorum!...

Türkiye, kesinlikle 2005'teki AB Pilot ETS dönemini iyi çalışmalı. AB'nin kuruluşunda AB'de çalışmış bir bürokrat olarak yaşanan sıkıntıları bizatihi gördüm, sistem neredeyse iflas edecekti ve birçok hile ve manipülasyonlar yaşandı. Benzer sıkıntılar aşılmazsa, Türkiye'deki yerli ETS (emisyon ticaret sistemi) 'de ölü doğabilir ve SKDM bağlamında bir çözüm olamayabilir.

Gelecekte kirlettiğimiz dünyamız ve hayatlarımız yaşaması daha zor bir hale döünüşecek! Haydi hayırlısı diyelim....!

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.