Hepiniz yapay zekâ çağına hoş geldiniz!

“İnsanlık tarihi” bir nehirse, “teknoloji” her dönem bu nehrin akışını değiştiren mutlak bir güç olmuş. Bu nehirde her yeni teknoloji, suyun akışını hızlandırmış, yönünü değiştirmiş ya da nehirde yeni kollar açmış. Diğer yandan, yine teknoloji bu nehrin sağlıklı yapısını bozma potansiyeline sahip olmuş.

İnsan ve teknolojinin ortak yolculuğu hem bir medeniyet akışı hem de yıkıcı sonuçlara yol açabilecek bir güç. Bu yolculukta çok kapsamlı ve neredeyse yaşamsal sürdürülebilirlik gündemini öncelik olarak incelemek, nehrin sağlıklı bir ekosistem olarak kalmasını sağlayacak en doğru yaklaşım olarak öne çıkıyor.

Teknoloji, doğru yönetildiğinde nehir için berrak ve besleyici bir kaynağa, yanlış yönetildiğindeyse yok oluşa sürükleyen sert bir akıntıya dönüşebilir.

Bugün yaşadığımız teknoloji, hayatın içinde akan insanlık nehrimizin yatağını değiştirecek ve hatta büyük tahribat ya da yenilenme sağlayacak güçlü fakat karmaşık bir bütün olan yapay zekâya kayması artık bir zorunluluk gibi görünüyor.

Neden? Çünkü yapay zekâ, teknolojik evrimin en ön saflarında duruyor. Böylece hayatımızın her alanına giriyor. Elbette tüm sürdürülebilirlik ekosistemi, yani ekonomi, gezegen ve elbette insan bundan hiç olmadığı kadar etkileniyor, etkilenmeye de devam edecek.

Teknolojinin ekonomik büyüme ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlama fırsatı olabilir. Bu, elbette biraz da iyimser bir bakış açısıyla, günümüz ekonomik öğretilerinin getirdiği kemikleşmiş sorunları aşmak için fayda sağlayabilir.

Düşük karbon ekonomisine geçişten, doğal kaynak kullanımı verimliliğine kadar teknoloji bugün hemen her sektörde fayda sağlayan bir kaldıraç haline geldi. Özellikle yapay zekânın ışık hızındaki gelişimi ve hayatın içinde kapladığı (ve kaplayacağı) alan düşünüldüğünde, bu konuda önümüzdeki dönemde çok daha çarpıcı örnekleri göreceğimizi de açıklıyor.

Yapay zekâ, bu üstün kaldıraç etkisiyle, sadece basit bir araç değil, sürdürülebilirlik hikâyesinde kilit bir oyuncu olarak şimdiden yerini almış durumda.

Ancak bu hikâye paradokslardan da yoksun değil. Yapay zekânın büyük bir hızla hayatımızın her alanına bu kadar girmesi, kendine has ve belki daha önce tanık olmadığımız zorlukları ve kolaylıkları da beraberinde getiriyor.

İnsanlık, tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de tercihleriyle kaderini şekillendiriyor. İklim, çevre, ekonomi, teknoloji,eğitim… Hangi perspektiften bakarsak bakalım, tüm sebep-sonuç ilişkilerinin merkezinde insan bulunuyor. Bugün, belki de hiç olmadığı kadar keskin ve karmaşık sorunlarla yüzleşiyoruz. Ancak, bu zorlukların üstesinden gelebilmek için gerçek bir çaba gösterip göstermediğimiz de sorgulanmaya muhtaç.

Bu noktada kritik bir husus daha var. Tercihlerimizle her şeyi belirlerken; ahlak, erdem, vicdan, etik, adalet gibi kavramlar da çıpamız olmalı. Ancak böyle yapacağımız doğru ve sağlıklı tercihler, bugünden geleceğe çok daha ‘iyi’ bir dünyanın kapılarını açacak. Burada hepimizin sorumluluğu var.

Bugün insanlık olarak çok keskin bir yapay zekâ dönemecindeyiz. Bu, daha önceki hiçbir teknolojik kırılmaya benzemiyor. Yepyeni bir çağa adım atmış durumdayız. Bu dönüm noktasını nasıl geçip ve en önemlisi nasıl yol alacağımız tüm insanlık adına belirleyici olacak.

Felaket senaryolarını ortaya atmak kolay ama esas mesele bu yeni dönem teknolojik gelişmeleri insanlık adına fırsat olarak görmekten geçiyor.

Elbette tüm tartışmanın merkezine ortak fayda, etik, ahlak, erdem, adalet gibi son derece kritik kavramları koyarak…

Ve elbette bu konuda kendi sorumluluklarımızın da farkında olarak…

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.