Bayram; işsize, evsize, sokakta yaşamak zorunda bırakılan çocuklara, yoksunlara, yoksullara da gelir! Mültecilerimize kucak açmak ve İnsanlık dramı Afrika’daki açlara yardım; önceliğimiz... Ancak bayram, bizdeki yoksullar için de gelecek... Özellikle depremin yoksunlaştırdığı insanlarımız için… Yoksullaşan emeklilerimiz ve çalışanlarımızın satın alma bütçesi sıfıra denk oldu… Hayat zorlaşıyor ve bu zorluk daha da artacak…
Yoksulluk, tanımını, “bir şeylerden yoksun olmak” ve bu şeyler her ne ise onlardan mahrumiyet diye ifade edilir. Kimine göre bu günlük bir “kalori” hesabıdır. Kimine göre de hane halkının, bilmem kaç bin liralık kazancı olmaması halidir. Kimisi de bilgisizliği, ilgisizliği; yoksulluk olarak tanımıyor. Bu tanımda da çıkmaz sokaktayız!
Yaratandan umudu kesme, yöneteni sorgula...
Kurban akıtılan bir kan, yenilen bir ettir ama onun ötesindeki anlamı derindir. Yine kurban bir yardımlaşma ve dayanışmadır ancak bu ibadet onu da aşan bir değerler sistemine aittir. En ideal manada kurban, Mevla ile kurulan ve hayat boyu devamı istenen özel bir bağın adıdır. Diğer ibadetler gibi kurban da, bu rabıtanın zenginleşmesi ve Mevla’ya olan samimi ve özden teslimiyetin bir alametidir.
Kurbanlık hayvan, insanın zihin, ruh ve kalp olarak bir diriliş yaşaması için feda edilmesidir. Böylece onun ölümü, bir bakıma müminin manevi canlanışına vesile kılınmıştır.
Bütün ibadetlerde bir şekil form bir de içkin olan ruh ve mana vardır. Şekli icra etmek nispeten kolaydır. Ancak zor olan, buradaki ruhu korumak ve geliştirmektir. İnsanı dirilten ve huzurlu hâle getiren de bu ruh değil midir?
Bu deruni nitelik geliştirilmediği müddetçe ibadetler, insana maneviyat üfleyen onun anlam dünyasını zenginleştiren ve varlığın sahibiyle buluşturan ameller olmaktan uzaklaşır, âdete ve taklide dönüşürler.
Bu bakımdan ilgili ayette kurbanın etinin ve kanının Allah’a ulaşmayacağı, O’na ancak takvanın ulaşacağının ifade edilmesi dikkat çekicidir. (Hacc, 22/37.)
Böylece Kur’an, insanların çoğunlukla takıldıkları şekilden öze, kalıptan ruha geçiş yapar. Dolayısıyla müminleri Allah’a samimi bir bağlanışla bağlanmaya davet eder. Takva, hac, oruç ve diğer ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetinin de özünü, insanı yüceltici ve olgunlaştırıcı temel ilkesi oluşturur.
Takva, Allah’ın razı olduğu mümince bir hayatın bütün özelliklerini içerir. Takva şuuruna sahip olmak, mümini hem dünya hem de ahirette karşılaşabileceği bütün şer ve çirkinliklerden korumanın garantisidir. Takvanın yeri kalptir.
Nitekim Kur’an, kurban ibadetine işaretle “kalplerin takvası”ndan bahseder (Hacc, 22/32).
İnsanın, ihtiyaçları sınırlı fakat istekleri sonsuz... Kaynakları kısıtlı fakat iştahı sınırsız... Kısıtlı kaynaklarla sonsuz istekleri arasındaki “temel ihtiyaçlarını” karşılayamama hali de yoksulu şekillendiriyor. Kısacası bizim derdimiz yaratandan yana değil, yönetenden yana…
Havası, suyu, 7 iklim, 4 mevsim, faunası, florası, endemikleri, doğal kaynaklarıyla yaratanın bahşettiği topraklarda yoksulluk olmamalıydı. Cennet vatanı, cinnet vatana çevirişimiz, yaratandan değil yönetenden çektiğimiz oldu hep… Bu yüzden yaratandan umudunu kesme, yöneteni sorgula…
■ Sırt verenlerden misiniz?
Depremde bölgeye yardım seli akıtan, Suriyeli mülteciye kucak açan gönlü bol bir ulus olarak, şükür ki yoksulu gözeten zekâtını fazlasıyla veren, binlerce hayırseverimiz var. İyi ki de varlar… Ancak yoksula sırt çevirmeyi marifet sayanlarımız da çok… Saymasınlar…
■ Yoksula yardımın arkasında yatan nedir?
Bu gibiler, yoksul komşusuna yardım etmek yerine; potansiyel suçlarından korunmak için, güvenlik teknolojileriyle donattıkları gettolarına kapanırlar. Yolda giderken otomobil camlarına yapışanları, vicdani körlükle; ya suçlar ya da örselerler. Bunları yapmasınlar…
Bayramlar bayram ola...
Bu söz, söz ustalarımızdan Abdürrahim Karakoç’a ait. Bayram sevincini belki gölgeleyen ama gelecek umudunu asla örselemeyen şiiri geldi aklıma…
Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri kadar neşe taşımasa da içinden geçtiğimiz süreçte yoksul bir babanın bayram mersiyesini anlatıyor;
“Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı...
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off ! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı...
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini...
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı...
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı…
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Suları Islatmadım şiir destesinden bugüne seslenen şairin yoksulluk derinliğini yansıtması açısından şaheser sayılan dizeleri, ne kadar tanıdık, ne kadar bildik…
Kurban Bayramı, Allah’a ve insanlara yaklaşma bayramıdır. Ancak bugün iyice anlaşılmıştır ki, Allah’a içtenlikle bağlanmadan insanların birbirlerine yaklaşmaları pek fayda vermiyor. Bugün uluslararası çapta ciddi bir hayal kırıklığı ve belirsizlik yaşanmaktadır.
Son asırlarda sürekli tekrarlanan insan hakları, insanın can ve mal güvenliği, demokrasi vb. ifadeler insanlığa bir kazanım sağlamayan içi boş sloganlara dönüşmüştür. Hatta diyebiliriz ki bunlar başka milletlere müdahale aracı hâline getirilmiştir. Güç zehirlenmesi bütün insani değerleri yerle bir etmektedir.
7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşananlar, kutsalın nasıl istismar edildiğini, din adı altında seçilmişlik paranoyasının ne tür sonuçlar doğurduğunu açıkça göstermiştir. Sonuçta insan, haince hesapların ve vahşet planlarının zalim bir faili olup çıkmıştır. Sömürü ve zulüm Müslüman halklara hayatı zindan etmiştir. İnsan, şeytanları kıskandıran bu ifsat ve şer girdabından nasıl kurtulabilir? İşte bu, Allah’ın adalet ve esenlik bahşeden buyruklarına Hz. İbrahim ve İsmail’in tavrıyla yürekten ve özden teslim olmakla ancak gerçekleşebilecektir. (Bakara, 2/131; Sâffât, 37/102-106.)
''Varlığın sahibine kulluk etme, O’na teslim olma ve O’nun yoluna adanma bizim dünya görüşümüzün temelini oluşturur. Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in şahsında bizlere bu öğretilmektedir. Modern bireyin anlamakta zorluk çekeceği bir konudur bu. Çünkü o, kendinin üstünde, yol gösterici, aşkın ve mutlak bir kudret tanımamaktadır...!''
Selam ve dua ile. Hayırlı Bayramlarımız olsun!