YELLOWSTAR MAGAZİNE GÜNCEL İŞ VE EKONOMİ HABERLERİ
2024-08-03 14:40:06

Türkiye'nin Ortadoğu'daki durumu ve inandırıcılık meselesi...

Nurullah SARI

iletisim@yellowstarmagazine.com 03 Ağustos 2024, 14:40

Türkiye, bölge politikalarında tamamen devre dışı…

Oysa çatışan taraflar arasında denge tutturabildiğinde ne kadar önemli rol üstlenebileceği örneği Rusya-Ukrayna savaşında bir kez daha görüldü. Rusya ve ABD arasında bile “kolaylaştırıcı” rol oynayan Türkiye, ne yazık ki bu vasfını Ortadoğu’da tümden kaybetmiş durumda.

Her şey ABD’nin Irak'ı işgaliyle başladı. Arap ülkelerinde “tek adam” rejimleriyle yönetilen ülkelerde devrilen ilk lider Saddam Hüseyin oldu. Ardından 2010’da Arap Baharı geldi; Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Kaddafi, Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali rejimleri devrildi.

Arap Baharı döneminde Ortadoğu’daki monarşiler de önce sallandı. Ancak Kral ve devrilmemenin yolunu Batı ile uzlaşmada buldu.

Mesela Filistin davasının bir zamanlar en büyük hamilerinden biri olan, ya da Batı’nın hiç hazzetmediği Esad rejimiyle kolkola duran Ürdün, şimdilerde İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’da bizzat İran’a ya da İran yanlısı vekil güçlere karşı neredeyse “askeri üssü” haline geldi.

Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas İsrail’le anlaşma imzalayıp, ilişkilerini normalleştirdiler. Hepsi de monarşiyle yönetilen bu ülkeleri, İsrail’le resmen barışma yolunda Suudi Arabistan Krallığı’nın da izlemesi an meselesi.

Arap Baharı’nın ardından Mısır’da darbe, Suriye’de ise iç savaş geldi; Mısır’da Filistin meselesine daha yakın duran Müslüman Kardeşler hükümeti düşürüldü, Devlet Başkanı Mursi hapsedildi ve hapiste öldü. Yine İsrail’le resmen savaş halindeki Suriye’de ise çıkan iç savaş, Beşar Esad’ı deviremese de, kolunu kanadını kırdı. Suriye’de Esad yönetimi ülkenin kuzeyinin kontrolünü tümden kaybetmiş durumda.

Ortadoğu’da İsrail’e tehdit olarak kala kala İran ve bölge ülkelerinde besleyip büyüttüğü vekil güçleri kaldı.

İran içten içe çürürken... 

İran’da ise 1979’da kurulan İslam Cumhuriyeti’nin ilk günlerindeki hırs ve azim artık hiç görünürlerde yok. Liyakatın hiç olmadığı, yükselmek için tek kriterin rejime ve Dini Lider’e bağlılık olduğu Molla rejiminde halk, bir yandan ekonomik zorluklar, diğer yandan rejim baskısıyla başa çıkmaya çalışıyor.

Uluslararası alanda ise İran bugünlerde, Cumhurbaşkanı’nın içinde olduğu düşen helikopteri bile saatlerce bulamayan ülke olarak anılıyor. İsrail ise, ülkenin resmi konuğu olan Hamas liderlerinden İSmail Haniye’yi Tahran’ın tam ortasında öldürerek adeta İran rejimi ile dalga geçiyor.

Durum şu; İsrail ordusu Haniye’den yaklaşık 12 saat önce Beyrut’ta bir dron saldırısı ile öldürülen Hizbullah’ın iki numaralı ismi Şükr’e yönelik suikasti resmen üstlendi.

Haniye’nin Tahran’da nasıl öldürüldüğüne ilişkin sır perdesi ise henüz tam olarak aralanmış değil. Batı basınına sızan haberlere göre, İsrail’in İran’daki ajanları aylar önce Haniye’nin Tahran’a seyahatlerinde seyahatlerinde kaldığı, Devrim Muhafızları tarafından korunan ikametgahına bomba yerleştirdiler.

Haniye’nin ikametgaha geldiği belirlendiği anda da bomba patlatıldı. Nitekim bu iddiaları doğrularcasına İsrail ordusu da, “Beyrut’ta Şükr’ün öldürülmesinin ardından İsrail’in Ortadoğu ülkelerinde herhangi bir hava, füze ya da dron saldırısı olmadı” diye açıklama yaptı.

Ortaya çıkan tablo, İran’ın Başkentinde, ülkenin elit gücü Devrim Muhafızlarının koruduğu resmi konutların etrafında İsrail ajanlarının adeta cirit attıkları. Ortadoğu’da bir sonraki hedefin İran ve vekil güçleri olacağının tüm işaretleri mevcut.

İranın cevabındaki önemli ayrıntı!

İsmail Haniye’nin Dini Lider Ali Hamaney ile el sıkışıp, yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın yemin törenine katıldıktan sadece saatler sonra suikaste kurban gitmesinin ardından gözler elbette İran’ın “yanıtının” ne olacağına döndü.

İran Dini Lideri’nin bizzat İsrail’in vurulması yönünde talimat verdiği devlet kontrollü İran basınına sızdırıldı. Bunun üzerine de Ortadoğu’yu tümden yutabilecek toplu bir savaştan bile bahsedilmeye başlandı.

Ancak İran’ın BM nezdindeki daimi temsilcisi Amir Saeid Iravani’nin İsmail Haniye suikastinin ardından BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada ilginç detaylar var; İravani, Haniye’nin öldürülmesinin “İran’ın egemenlik alanında gerçekleşen bir terör saldırısı” olarak nitelendirdi, bunun da İran’a “meşru müdafaa hakkı verdiğini” söyledi.

Nitekim İran, BM tüzüğünün 51. Maddesi uyarınca İsrail’e karşı meşru müdafaa amaçlı bir misilleme eylemi gerçekleştirme niyetini Birleşmiş Milletler’e resmen de bildirdi.

İran’ın olaya “meşru müdafaa” açısından yaklaşması tüm bölge açısından kritik önemde; Bu ifade, Tahran yönetiminin suikastten sorumlu gördüğü İsrail’e şiddet dolu bir yanıt vereceğini ortaya koyuyor, ancak bunun topyekun bir harekattan çok, İsrail’in yaptığının benzeri nokta atışlı bir saldırı olacağının işaretlerini veriyor.

Türkiye'nin durumu ve inandırıcılık meselesi 

Türkiye ise Ortadoğu’da tamamen devre dışı; Oysa çatışan taraflar arasında denge tutturabildiğinde, Türkiye’nin ne kadar önemli roller oynayabileceğinin örneği Rusya-Ukrayna savaşında yaşanıyor.

Hem NATO üyeliği ile Batı cephesinin parçası olması, hem de Moskova yönetiminin Türkiye’ye “adil ortak” olarak bakması, Ankara’nın savaşın ilk haftalarındaki buğday anlaşmasını kotarmasını sağlamıştı.

Şimdi ise yine Türkiye, bu kez Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Batı cephesi ile Rusya arasındaki en kapsamlı rehine takasını gerçekleştirebildi.

Türkiye’nin arabuluculuğunda Batı ülkelerindeki 8 tutuklu Rusya’ya Ankara üzerinden iade edilirken, Rusya da 16 tutukluyu aynı yöntemle Batı’ya geri verdi.

İlginçtir; Joe Biden Başkanlık görevine geldiğinden biri yıldızının hiç barışmadığı Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kendisine “diplomatik bir hediye” olarak da algılanabilir bu rehine takası. Başkanlık seçimine sadece haftalar kala, Cumhuriyetçiler’in adayı Trump ile Demokratlar’ın adayı olacağı neredeyse kesin olan Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in burun buruna gittiği yarışta, Demokratlar’ın hanesine yazılacak müthiş bir diplomatik zafer oldu bu.

Rusya ve ABD arasında bile “kolaylaştırıcı” rol oynayan Türkiye, ne yazık ki bu vasfını Ortadoğu’da tümden kaybetmiş durumda.

Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e yönelik “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl biz Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız” cümlesi, aleni güç kullanma tehdidi olarak kayıtlara girdi. Cümle içindeki “Nasıl Karabağ’a girdiysek” ifadesinin her fırsatta Dağlık Karabağ’ı kendi silahlı kuvvetlerinin gücüyle kurtardığını vurgulayan Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’i sıkıntıya sokacağı açık.

Ancak bunun dışında, Erdoğan’ın güç kullanma tehdidinin uluslararası alanda pek yankı uyandırmadığını da söylemek mümkün; Sosyal medyada ve basında bu ifade, Erdoğan’ın daha önce de Yunanistan’a yönelik “bir gece ansızın gelebiliriz” ve “Benim için artık Miçotakis diye biri yoktur” cümleleri ile birlikte, ancak Yunan Başbakanı Miçotakis’le son dönemde verdiği el sıkışma ve sıkı işbirliği görüntüleriyle anıldı.

Bu “denge kaybına”, hiçbir Arap ülkesi yas ilan etmezken, son derece tartışmalı bir siyasi figür olan İsmail Haniye için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de bir günlük resmi yas ilan etmesini de eklemek gerek elbette. Bu resmi yasın altında herhalde, Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinde kritik rol oynayan Yeniden Refah Partisi Lideri Fatih Erbakan’ı bile izlenen İsrail politikasına ikna edememiş olması yatıyor olmalı.

Çünkü Erdoğan’la çok benzer siyasi çizgide siyaset yapan Erbakan bile, “Bir gece ansızın İsrail’e giremeyiz. Çünkü Kürecik üssü İsrail’e haber verir” diye açıklama yaptı.

Bölgede dengeyi kaybetmenin bedeli... 

Türkiye’nin Ortadoğu’da “dengeyi kaybettiğinin” Bir başka kanıtı ise, yine bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı, Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’de konuşma yapmaya davet edilmesi, ancak Abbas’ın daveti reddetmesi idi.

Bu durumun açıklanması AK Parti hükümetini, “Abbas bile Ankara’ya güvenmiyor” izleniminin yayılması açısından o kadar sıkıntıya soktu ki, Filistin yönetimi üzerine müthiş bir diplomatik baskı kuruldu.

Bir de Hamas Lideri Haniye İran’da öldürülünce, Abbas TBMM’de konuşmayı “lütuf yaparmışcasına” kabul etti. Abbas Ağustos ortasında Ankara’ya geliyor da olsa, Erdoğan’ın açıkladığı o red kayıtlara geçti bir kere.

Türkiye’nin uluslararası alanda, özellikle de Ortadoğu’daki duruşuna ilişkin son not ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı-Rusya rehine takasının ardından ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı telefon görüşmesinden geldi.

Bizzat Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı tarafından telefon görüşmesine ilişkin resmi açıklamada aynen şöyle denildi;

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve ABD ilişkilerinin her alanda geliştirilmesi için Türkiye’nin elinden geleni yaptığını ve buna devam edeceğini belirtti.” ABD ile ilişkilerin her alanda geliştirilmesi; Türkiye’nin bu konuda elinden geleni yapması ve yapacağına ilişkin söz verilmesi... Herşeyi anlatıyor aslında bu cümle, yorumlamaya gerek yok...

Gelecek günler Ortadoğu'da ateşi daha yükseltecektir! Artık dönüşü olmayan ve kabul edilemeyen soykırım artarak devam edecektir!

Bize düşen elimizden en iyi ne geliyorsa öyle davranmaya devam etmeliyiz!

Dua ve Sabır ile çare üretmeye gayret edelim!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.