Aciliyet kültürü (urgency culture) nedir, nasıl etkileri vardır?
Modern zamanların ve kurumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası, aynı zamanda iyileştirilmesi güç, oldukça bulaşıcı fenomeni “aciliyet kültürü”, istenilen bir şeyin o anda hemen halledilmesine ilişkin beklentilerden oluşan “urgency culture” olarak İngilizce’de yer edinmiş bir kavram.
Eminiz ki bu veya buna benzer durumlar birçok evde sıkça karşılaşılan olağan haller arasında yer alıyor. Sizin, eşinizin, ailenizden birinin veya arkadaşınızın “Acil” kelimesi ile harmanlanmış hayat ve iş yaşantısı, stresin ana kaynağını oluşturabiliyor. Aslında birçoğumuzun yakından tanıdığını ama muhtemelen adını koyamadığı “aciliyet kültürü”nün içinde yer alan bu durumlar birçoğumuzda benzer etkiler oluşturur. Yazımın giriş bölümünü okuduktan sonra listenin geri kalanını tahmin edebilecek olsanız da konuyu daha derinlemesine ele alabilmek için etkileri sıraladım.
Aciliyet kültürünün etkileri:
Sürekli “acil” ibaresinin dönüp durduğu bir sistemin içinde olduğumuzda işe bakış açımız da değişebiliyor. Aciliyet kültürü iş ve özel hayat dengesini bozmaya sebep olacak ve stresi artıracak etkiler ortaya çıkarabiliyor:
Saat kaç olursa olsun gelen bir maili veya mesajı görür görmez cevaplamak zorunda olma hissi, Kendimizden veya başkalarından sorunun oluştuğu an çözüm bulunmasının beklenmesi, Herkesin, her an tetikte ve hazır olduğu yanılgısı, Sürekli bir şeyleri kaçırıyormuş veya bir şeylere geç kalıyormuş hissi, İşle ilgili konuların özel hayattan önce gelmesi gerektiği inancı, Hiçbir şey için yeterli zamanın kalmadığı düşüncesi, Her şeyin hemen halledilmesi gerektiği algısı, Zaman ayırma zorunluluğu, İşle ilgili gerçekçi olmayan hedefler, Yeniden planlama yapmanın sanki çok büyük bir hataymış gibi algılanması ve tüm bunlara benzer kişi üzerinde gereksiz baskı ve stres yaratan yıpratıcı durumlar, aciliyet kültürünün en belirgin etkileri arasında yer alıyor.Aciliyet kültürü ile başa çıkmanın yolları:
Sınırlar koyun
Kendinizi tükenmişlik sendromundan korumak, yıpranmanızı önlemek ve stresin sizi ele geçirmesine engel olmak için sınırlar koyun. Evden çalışmanız veya okulda olmanız arasında bir fark olmadığını önce kendinize sonra sınıf arkadaşlarınıza hatırlatın.
Derslerin bitiminden sonra sıranızdan kalkın ve telefonunuzu bir süre sessize alın. Ders notlarının düzenlemesini kolay ve anlaşılabilir bir düzende tutmalısınız. Özellikle, bu konuda sınıf arkadaşlarınıza ve hocalarınıza bile örnek olacak çalışmalar sergileyebilir, herkese yardımcı olacak çözüm önerileri sunabilirsiniz.
Ev ile okulu birbirinden ayırın
Pandemi ile birlikte uzaktan çalışma sistemine geçişle evlerimiz, birer ofise dönüştü. Evden çalıştığımız için de her an dersleri anladığımıza dair bir algı oluşmaya başladı. Bu da her ders için “sınav” denilen işi halledebilirmiş gibi bir beklenti oluşturdu. Oysa ki evde olmak ya da boş zamanımızın olması, ders çalışmak için uygun olduğumuz anlamına gelmiyor.
Derslerimize gösterdiğimiz değeri özel hayatımıza da göstermemiz gerekiyor. Özellikle evden çalışırken asla sonu gelmiyormuş gibi görünen ders çalışma saatlerini bitirmeyi öğrenin. Telefonunuzu sessize almayı, ekran başından tam vaktinde kalkmayı deneyin. O gün yetişmeyen “acil” ders çalışmalarını, ertesi gün ilk iş olarak programınıza alın ama evde kendinizle sevdiklerinizle geçireceğiniz zamandan çalmayın.
Zamanı yönetmeyi öğrenin
Aciliyet kültürünün içerisinde boğulmamak için önlemlerimizi alsak da modern dünyada ve kurumsal hayatta kendimizi acil işlerle karşılaştığımızda da ne yapacağımıza dair hazırlamamız gerekiyor. Öncelikle, şunu kabul etmek de fayda var; herkesin ajandasının birbirine uyması mümkün değil. Başkalarının zamanını nasıl geçirdiğini planlayamayız ya da kendi programımızı birebir onlara göre ayarlayamayız.
O yüzden ders çalışmalarınızı öncelik sırası yapmalısınız. Ve unutmayın, siz iyi olmazsanız, çalıştığınız dersler de iyi olmaz. O yüzden acil olsa da olmasa da önce kendinize, sonra derslerinize bakın.
Başarılar dilerim!