Seni güçsüzleştiren düşünceden kurtulmalısın: İnandığın kadar şanslısın
Hiç şans kavramı hakkında kafa yordunuz mu? Etrafınızda sürekli şanssız olduğundan yakınan, dahası sizin de şanssız olduğunuza sizi inandırmaya çalışan insanlar var mı? Mutlaka bu durumu yaşadığınız anlarınız olmuştur ve sizi mutsuz etmiştir.
Yoksa siz de “Ben çok şanssızım, tüm iyilikler başkalarını bulur” tarzında düşüncelere sahip olanlardan mısınız? Peki “İnsan kendi şansını kendi üretebilir” lafı içinizde ne gibi bir tepki uyandırıyor? Sizce şans ve düşünce tarzınız arasında ne gibi bir ilişki var?
İki insan düşününelim. Bu iki insan tamamen aynı eğitim düzeyine sahip insanlar ve ikisi de aynı şirkete aynı işi yapıyorlar. Bu insanlardan birincisi, çocukluktan gelen çekirdek inançları yüzünden kendisinin şanssız olduğuna inanan, bardağın boş tarafını görmeye odaklı biri. İkincisiyse kendinin şanslı olduğunu düşünen, pozitife odaklı bir kişi. Bu insanlardan birincisinin sırf kendinin şanssız olduğunu düşündüğü için yaptığı işde başarılı olma ihtimalinin düşük olacağını söylemesi belki abartılı olabilir. Ancak bu tip bir insanın aynı işi yaptığı arkadaşının çalışma esnasında pek de kendine güvenli davranmayacağını, dolayısıyla iş yaparken veriminin düşük bir performans sergileme olasılığının yüksek olacağını düşünebiliriz. İkinci insan kendine de, şansına da daha çok güvendiği için büyük bir ihtimalle işdeki verimliliği daha güzel olacaktır.
Sekiz sene boyunca şans faktörünü araştıran Psikolog Richard Wiseman, şansın insanların başlarına gelen iyi ya da kötü olayları açıklama biçimi olduğunu düşünüyor. Wiseman araştırmaları esnasında basit bir deney yapmış. Araştırmaya katılanları kendini şanslı gören ve kendini şanslı görmeyenler olarak iki ayrı gruba ayırmış ve onlara bir gazete vermiş. Katılımcılardan gazeteyi iyice inceleyip içinde ne kadar fotoğraf olduğunu kendisine söylemelerini istemiş. Wiseman gazetenin ortalarında bir yere, üzerinde şu not yazılı olan büyük bir mesaj yerleştirmiş:
“Deney görevlisine bunu gördüğünüzü söyleyin; 250 dolar kazanın.” Deneyin sonunda şu sonuç ortaya çıkmış: Şanssız insanlar, ilanı fark edemezlerken, şanslı insanlar ilanı hemen fark etmişler (Wiseman, R. 2004).
Bu deneyin de bize gösterdiği gibi şanslı olduğunu düşünmek bize bir güç katıyor ve hayatın sunduğu fırsatları görmemize yardımcı oluyor. Kendinin sanşlı olup olamdığı anlaman için hayatındaki arkadaş listeni ve sana karşılıksız destek veren dostlarının listesini gözden geçirmelisin..
Peki şanssız olduğunu düşünmek kişiye zarar veriyorsa insanın bu düşüncesinden vazgeçmemesinin nedenleri neler olabilir?
Öz sabotaj: Kişi kendini sabote eden bir yapıya sahip olabilir
Kurban rolü oynamak: Kişi kurban rolü oynamaktan bir türlü çıkamıyor olabilir. Çekirdek inançlara sahip olmak : Terapiye ait bir kavram olup, kişinin iç dünyası ile çevresi arasındaki temel varsayımlarıdır. Eğer küçükken ailemizden sürekli olarak şanssız olduğumuza dair bir mesaj almışsak bunu içselleştirmemiz kaçınılmazdır.
Yukarıda saydıklarım da dahil olmak üzere birçok nedenden dolayı şanssız olduklarına inanan insanlar, aynı zamanda kendilerinden şanslı buldukları insanların hiçbir acı deneyim yaşamadıklarını düşünme eğilimi gösterirler. Oysa bu dünyada acı bir deneyimden geçmeyen hiçbir insan yoktur. Şanslı olduğunu düşünmek, kişiye yaşadığı acı deneyime rağmen hayata olumlu gözlerle bakma gücü verir.
Eğer siz de şanssız olduğuna inananlardansanız artık bu düşüncenizi değiştirme zamanı gelmedi mi? Neden sizi güçsüzleştiren bir düşünceye sıkı sıkı sarılıyorsunuz ki? Neden sana kıymet veren dostalrının tavsiyelerini dinlemiyorsun? Kendini bu çıkmaz durumdan kurtarmalısın. Aksi halde zarar gören senin aklın ve ruhun olur. Bu da seni hasta eder.!.....
Tennessee Williams’ın da dediği gibi ''Şans, şanslı olduğuna inanmaktır.''
Peki ya siz neye inanmak istiyorsunuz? Seçim sizin.
Şanslı, sağlıklı ve huzurlar günler dilerim!....